Babamın Kuşları ve Mehmet Abiye Ettikleri
Benim edinebildiğim ancak bir meslek var başka yok. Ama rahmetli babam öyle miydi ya. Çiftçi, duvar ustası, hoca, manda boynuzundan bıçak sapı yapan kişi,berber, oğlan evlendiren (dünürcü başı-bu işte çok başarılı/profesyonel), balıkçı, kuşçu vb. Ben yüksek tahsil yaptım bir meslek; babam da yok tahsil, çok meslek. Gel çık bu işin içinden çıkabilirsen. Demek ki her şey sadece okuyup yazmakla olmuyormuş, geç de olsa zamanla öğrendim. Bazı şeyleri bizzat tecrübe etmek çok gerekli. Hakkını yemiyeyim ve yanlış bilgi vermiş de olmayayım; babam kendisi askerde okuma-yazma öğrenmiş. Ayrıca Kur’an’ı bilir, okur ve başkalarına da okuturdu.
Bu hikayede anlatacağım olay yukarda adı geçen son meslekle alakalı. Yani kuşçuluk. Aslında buna meslek de denmez. Bu bir hobi. Hatta daha ilerisi bir aşk, bir sevda, bir gönül kaptırma. Öyle ki hem babam hem Mehmet abi (akrabamız Faik dayının oğlu) hem de köydeki onlar gibi birçok kişi bu güvercinleri gördükleri ve seslerini duydukları zaman neredeyse akılları başlarından gidecek gibi oluyordu. Birbirlerine işaret ediyorlar ve:
“Bak nasıl da takla atıyor, gördün mü?”
“Sen bu ötüşü başka bir yerde duydun mu?”
“Hey mübarek! Şu kalkışa ve uçuşa bak.”
“Bak şunun rengi ala, şunun da ayağı ça’şırlı”
“Bizde yeni yumurtlayan ve yavrulayan kuşlar da var.” vs. vs.
… Ve daha nice böyle kuş muhabbetleri uzayıp giderdi.
Yakın takibe aldıkları güvercinleri; yok şu dama kondu, hayır yok bu dama kondu diye peşlerisıra neredeyse, 007 James Bond gibi takip ederlerdi. Hele bir de köyümüzde adına “aligöcen” dedikleri sansar veya bir kedi bu güvercinlerden birisini yakalayıp yemeleri yok muydu, işte o gün bizimkiler için matem olurdu. Bayrakları yarıya indirip, üç günlük milli yas ilan edilse sezadır. Değil mi canım onlar da Allah’ın yarattığı canlılar, diğerleri de. Rızıklarını böyle temin ediyorlar belki de diyeceğim ama gerçekten öyle. Gel de sen bunu bizim kuş sevdalılarına anlat. İmkanı yok anlatamazsınız. Niye? Çünkü aşkın gözü kördür. Onlar da kara sevda ile buna tutulmuşlar. Yermek de, kızmak da yakışık almaz.
Bizim aynı ahırda/ağılda koyun, kuzu, inek, buzağı gibi başka hayvanlarımız da vardı. Ama babam için varsa da yoksa da öncelik güvercinlerinindi. Yukarıda aşktan, sevdadan bahsetmiştik. Bir aşığın maşuğuna:
“Al bu şarkı, türkü, beste veya şiir senin için olsun” dediği gibi bizim peder de:
“Alın bu tohumun, yemin, buğdayın en iyisi sizlerin olsun” diye kuşların önüne en kıymetli mahsulümüzü cömertçe saçar, sebil ederdi.
Bu konuda ‘annenle aralarında ne kadar kavga/gürültü oldu’ diye hiç sormayın. Çünkü rakam fazlalığından Metin Akpınar-Zeki Alasya’nın bir filmlerindeki para saymalarında olduğu gibi hesabı hep karıştırırım.
Rahmetli babam, bir seferinde şimdi o da rahmetli olan Mehmet abiyi bize davet etmişti; kuşlarının son edindiği maharetleri göstermek için. Mehmet abi seve seve hatta koşa koşa icabet etti bu çağrıya. Çünkü o da babam gibi “kuş akıllı” idi. Kuş meraklıları için bazen bu ifade kullanılır. Sanırım hakaret sayılmıyor, ben de kullanayım.
Babam ve Mehmet abi beraberce ahıra girdiler. Arkalarından ben de seğirttim. Ahır içinde aşağıdan yukarıya doğru iyice baktılar ve uzun uzun seyre daldılar. Güvercinlerin gagalarını, kanatlarını, ayak kısımlarının şekillerini sohbet konusu ettiler. Bazıları yumurtlamış, bazıları yavrulamış; bunları konuştular. Ötüşlerini ayrıca ve pür dikkat dinlediler. Nedenini ben bilmiyorum; bazı kuşların da yer ve yuva değiştirmesini istediler. O işi de yerden ta oralara uzanan, uzun bir sırıkla hallettiler. Buraya kadar her ikisinin de keyiflerine diyecek yoktu. Ancak her zaman dikkat ettikleri bir şeyi bu sefer hesaba katmamışlardı. Önceleri bu kuş seyir ve temaşa işini kenardan kenardan, bir köşeden ve uzaktan yaparlardı. Dalgınlıkla olsa gerek bu sefer kuşların tam altına sokulmuşlar, oradan izliyorlardı. İşte ne olduysa o anda oldu. Mehmet abinin hem de en çok iltifat ve muhabbet ettiği bir kuş “açtı ağzını, yumdu gözünü” desem çok iyi olurdu ama öyle olmadı ve öyle de kalmadı. Şöyle oldu:
“Kuş açtı arkasını, yumdu gözünü ve yaptı hacetini” yukarıdan aşağıya doğru. Kuş efendi gözlerini gerçekten yumdu mu, orasını tam bilmiyorum. Ama yumduysa da, kesin kendisine fena halde kızıldığını görmemek içindir. Önce çok iltifat ve muhabbete mazhar olmuştu. Kısa bir süre sonra da kendisine çok hiddet duyularak, bununla meşhur olacak kuşun arkasından çıkıp aşağı doğru düşen bir necaset parçası geldi geldi, geldi; yukarı doğru hayranlık içerisinde temaşada bulunan Mehmet abinin tam ağzının/dudağının bir kenarına kondu ve yapıştı.
Rahmetli Erbakan hocanın meşhur ifadesiyle; Abovvv!
Vay, sen misin bunu yapan? Ulan hayvan!
Hatta bu az oldu… Hayvan oğlu hayvan!
Çok şey saydı Mehmet abi ve yere tüküre tüküre bir hal oldu. Ben de saklandığım geniş gövdeli bir sütun direk arkasında, çılgınca gülmekten bir hal oldum.
İşte aşırı bir muhabbetin neticesi böyle ters tepti. Ölçüyü kaçırmamakta her zaman fayda olsa gerek. Bu; övgü de olsa, yergi de olsa farketmez.
Sıtkı Nurdoğdu-Ank. 2020